Bilgisayar oyunları nereye gidiyor ?

Cok severim bilgisayar oyunlarini.
Nedense, ben yaslarda olanlar, yani 40-60 kusagi icindekiler bu oyunlara burun kiviriyorlar.
Bunu bir cocukluk olarak gormekteler.
Oysa ben, bilgisayar oyun teknolojilerinin, sanal zeka calismalarina buyuk katki saglayacagini dusunmekteyim.
Aslinda bakarsaniz, icinde cebellesip durdugumuz bu dunya da bir oyun degil mi ?
 
Yillar once, sirkette bana verilen bilgisayarin ozelliklerini hala hatirliyorum.
80386 islemci, 20 MB hard disk, 640 K standart bellek, 3. 1/2 flopy surucu, Monochrome ekran karti.
Bunlarin ustunde kosan: MS DOS 3.0 isletim sistemi.
  
Sanki bir saka gibi. 20 MB hard disk !
Sonra bir punduna getirip, ilk VGA monitorlerden birini taktirmistim. Renkli !
 
O zamanlar basit sesler cikaran oyunlar vardi. PAC-MAN, birbilerine bomba atan goriller, yukardan surekli inen parasutculer … vs.
 
Sonra ilk ses kartlarini ve VGA ekran ozelliklerini destekleyen oyunlar gelmeye basladi. Yaris simulasyonlari, muzigini hala hatirladigim Prince Of Persia. Ilk versiyonu. 
 
Bu arada, evime her model bilgisayardan aldim. 80386, 80486 … sonra Pentiumlarin ilk serileri. O siralar oyunlarda henuz 3D simulasyonlar yokken bomba patladi:
 
DOOM ilk versiyonu piyasaya cikti ve hemen bir yerlerden bulup oynamaya basladim.
 
Bir nukleer savas sonrasi, yaratiklarla dolu bir dunyada, karanlik bir atmosfer icinde kavga ediliyordu. Ayni yillarda Castle Wolfenstein oynadim ve o oyunda cok iyi oldugumu soyleyebilirim. Seviyeyi profesyonele getirir ve oyle oynardim.
 
Yillar icinde, donanimlar gelistikce, bilgisayar oyunlari da cesitlendi, grafik goruntuleri zenginlesti ve “motor” tabir edilen temel kontrol programlari daha akilli olmaya basladi. Cesitlerine gore; 3D shooting, araba ve ucak simulasyonlari, platform oyunlari, strateji oyunlari, sportif oyunlar, satranc gibi zeka oyunlari, RPG turu oyunlar vs derken oyunlarin tumunu takip etmek imkansiz hale geldi. 
 
Ben de sevdigim turden oyunlari oynamaya basladim. En sevdigim turler: 3D shooting maceralar, strateji oyunlari ve sportif karsilasmalar.
 
Gunumuzde ise artik network uzerinden, gercek oyuncularla takimlar kurup, insanlarin birbirlerine karsi mucadele ettigi oyunlar var. Bu tur oyunlarda hem programin urettigi karakterlere karsi savasirken, diger yandan, rakip takim tarafindan vurulmamaya calisiyorsunuz. Su an evimde, cok guclu bir grafik kart ile desteklenen bir bilgisayarim var. Benim oglan Counter Strike, COD (Call Of Duty) gibi oyunlari oynuyor. Ben de Zombie Island hastasiyim. Tehlikelerle dolu bir adada zombilere karsi mucadele ediyorum. 
 
Bilgisayar oyunlarindaki arka plan, sanal sehirler ve mekanlar son derece zenginlesti. NFS (Need For Speed) serisinin ilk oyununu hatirliyorum. Arabalari bir kac parkur uzerinde surerdik. Seri ilerledikce resmen koca bir sehrin icinde araba kullanma imkani dogdu. GTA serisinin son versiyonlarinda ise sehrin ucunu bucagini bulmak cok zor. Gez gez bitmiyor. 
 
Call Of Duty, inanilmaz savas mekanlari sunmakta. Vietnam, Irak, Pasifik adalari, Avrupa’nin gobeginde savas, Rusya vs ne ararsaniz var. 
 
Elbette donanimlar da ayni zenginlikte gelismekte. Oyun konsollarinda, titresim ve ses veren kumanda cihazlarinin yaninda, harekete duyarli kiliclar, tabancalar her yerde satiliyor. Oyunlardaki karakterler sizinle konusuyorlar, sirasinda size yardim ediyorlar.
 
Bu gidisin sonu nereye varacak ?
 
***
 
Su an belki cok erken, ama gelecekte, dogrudan insan beynine sinyal gonderen cipler ve benzer donanimlarla, tamamen sanal bir gerceklik olusturmak mumkun. Neticede, her tur aci ve zevki beynimizde yasadigimiza gore, eger boyle bir sey yapilirsa, sanal dunya ile gercek dunyayi ayirt etmek cok zor hale gelebilir.
 
Ister istemez dusunuyorum; acaba bizler de sanal dunya icinde mi yasiyoruz ?
 
Etrafimizda bir suru obje var. Renkler, sesler, kokular araciligi ile dis dunyadan surekli sinyal aliyoruz ve bunlari kendimize gore degerlendiriyoruz. Bunlarin her birinin kendine has matematigi ve algoritmalari var. Her hareketin, her etkinin denklemlerle ve -simdilik- dort boyutlu grafiklerle gosterilen aciklamalari mevcut. Yasadigimiz dunyada, algiladigimiz uc boyutun disinda, zaman boyutu da bizler uzerinde etkili.
 
Fakat, yasadigimiz dunyanin, bir de olasiliklara dayali yonu mevcut. Olaylarin arkasinda cesitli yasalar ve kendi ic mantiklari var. Bu dogru. Ama sistemden kucuk sapmalar, entropi denen seytanin oyunlari da gelecegin neye benzeyecegini tahmin edebilmeyi imkansiz kiliyor. Cunku dunya ve evren, sabit kurallara gore degil, olasi kucuk sapmalarin olusturdugu sayisiz kombinasyonla ilerliyor. Duzen icinde duzensizlik var ve duzensizlikten her zaman yeni bir duzen dogabiliyor. 
 
Boyle bir dunyada, oyunun icindeki hic kimse, tek basina yonetici degil. Ne kadar guclu ve akilli olursaniz olun, daima akliniza hic gelmeyen bambaska bir olasilik tum hesaplarinizi altust edebiliyor. Tipki bir bilgisayar oyunu gibi. Siz, tum dikkatinizi duvarin arkasindaki dusmana vermisken, catidaki bir keskin nisanci (sniper) sizi tak diye alninizdan vurabiliyor. 
 
Game over.
 
***
 
Sanki hepimiz bir tur oyun icinde yasiyoruz. Ama bu oyle bir oyun ki, her oyuncu kendi gercekligini yasamakta. Hepimiz devasa bir programin veya birbirleri ile veri alisverisi yapan bir dizi akilli programin icindeki alt yordamlar gibiyiz. Isin en kotu tarafi, bu oyunda, bulundugunuz durumu hafizaya almak (save), vurulunca bastan baslamak gibi bir secenek yok ! 
 
Sanirim, bilgisayar oyunlarini cazip kilan seylerden biri de bu ozellik. Oyun ne kadar zor olursa olsun, tekrar tekrar deneme sansiniz var.
 
Oysa, simdi icinde bulundugumuz oyunda, sadece bir yasam hakkiniz var. 
Ve ne sekilde oynarsaniz oynayin, neticede o dogru sizin dogrunuz.
Mutlak bir dogrudan soz etmek imkansiz.
 
Oyundan bir sikayetiniz varsa …
gidip ureticisini bulun ve ona anlatin !
 
Ben de sizler gibi sadece bir oyuncuyum.
 
Saygilar

Yorum bırakın