KADİM TOLTEK FELSEFESİ -1-

Cok guzel bir kitap okudum. O kadar hosuma gitti ki, siyasi cekismeleri falan bir kenara birakip kitabi ikinci defa okudum, notlar aldim ve sizlerle paylasmak istedim.

Kitabin ismi: Bilgi’nin sesi. Don Miguel Ruiz

Toltek yerlilerinin soyundan gelen Miguel Ruiz, bu bariscil ve evrenle uyum icinde olmayi amaclayan yasam felsefesini kitabinda akici, duru bir dille anlatmis.

Toltek, “ruhun sanatcisi” anlamina gelen bir kelime.

Bu felsefe bize oz olarak sunu anlatmakta. Bizim iki yonumuz vardir. Bunlardan birincisi, ta bebekligimizde ve cocuklugumuzda sahip oldugumuz o “sahicilik, kendi olma” yonumuzdur. Digeri ise, zaman icinde cevreden aldigimiz binlerce bilgi, inanc, siyasi mesaj vs sonucu kirlenen sahte benligimizdir. Toltek felsefesi bunu “yalanlarin prensi” olarak bilinen Seytan’dan gelen aldatici mesajlar olarak tanimlar. “Seytan” imgesi, Toltek felsefesinde korkutucu degildir. Seytan sadece ruha, evren kadar sonsuz olan benligimize yalanlar ve korkular ufleyip durur. Seytan, bizi kendimize, dogaya, evrene ve Tanri’ya yabancilastirir. Butun samimi iliskilerimizi, sonu gelmeyen sorular, supheler ve dusmanliklarla yok etmeye calisir ve maalesef insanlarin cogu onun sozlerini dinler.

toltec-indian

Tanri ise, goklerden kullarina emirler yagdiran, cezalar kesen bir yonetici degil, yasamin ruhu, yalanlarla kirlenmemis olan gercek idrak ve huzur dunyasidir. Bu dunyada ayrilik yoktur. Yapraklarin uzerinde sicrayan bir cekirgeden, milyonlarca yillik devinimi olan dev galaksilere kadar her sey Tanri’nin sonsuz ilminin, sonsuz sevgisinin yansimasidir. Ama onu idrak edebilmek icin, icimizdeki o dirdirci seytani susturmak, inanc diye bize asilanan hurafelerden kurtulmak ve tum ictenligimizle Tanri’ya, tum hikayelerin yaraticisina yonelmek zorundayizdir.

Tolteklere gore, evrende var olan her sey kendi hikayesi icinde yasar. Hatta, bir iluzyon olarak bu hikayeyi kendi beyninde yaratir ve sonra o hikayeye inanarak yasar gider. Boylece herkes kendi dar, sinirli ve kavgaci gercekligi icinde hapsolur. Tanri ise “gercek” olani yaratir. O’nun hikayesi, tum alt hikayeleri kapsar ama onlarin otesinde, insanlarin cogunun farkedemedigi gercek hikayeyi Tanri her an yeniden ve yeniden yaratir. Yaratilis, “uzun zaman oncesine ait” bir masal, donup kalmis bir ani degildir. Aksine yaratilis dinamiktir, “yaratilis her an devam etmektedir.”

Toltek yerlileri, insanin bir ruya icinde yasadigina inanirlar. Insan, bu ruya icinde yasarken surekli olarak hikayeler uydurur. Kendi algisi acisindan bu hikayeler dogrudur ve son derece gucludurler; o yuzden insanlarin cogu bu derin uykudan uyanamazlar ve hikayeleri icinde kaybolurlar. Bu anlamda her insan, kendi hikayesini kurgulayan bir sanatcidir. Fakat, insanlar bir hikayeyi kurgularken, yalanlar prensinden gelen binlerce kuruntuyu, gercek disi senaryoyu hikayeye katarlar ve birbirlerine dusman olurlar. Bu kuruntu dolu hikayelerden kurtulup, Tanri’nin bizlere anlattigi hikayeye, gercege varabilmek icin, zihnimizi susturmak gerekir. Sessiz, sakin, kuruntulardan arinan bir zihin hikayeler uydurmaktan vazgecer ve o zaman Tanri’nin dile gelmeyen sanatinin, guzelliginin farkina varir.

Hex29_2x3_150

Yasam, kotulenecek bir sey degildir. Her insan, gundelik kaygilarin ve hikayelerin otesinde, aslinda “sonsuz olanin” bir parcasidir. Tanri’nin, isik araciligi ile bize ilettigi gerceklikler sonsuzdur. Yasam, sonsuzdur. Insanin zihni ve bedeni de bu sonsuzluga aittir. Aslinda Tanri bizlere gercekligi her an, her saniye yollamaktadir. Fakat biz, bir seyi isik araciligi ile algiladigimizda derhal onu yargilariz, yeni bir sekle sokariz ve zihnimizde depolamaya baslariz. Boylece dinamik olan, her saniye kendini yenileyen yasam, bizim zihnimizde olu bir seye donusur. Bizler sonra zihnimizdeki bu olu imgeleri alip birbirleri ile karistirarak sanal bir gerceklik olustururuz. Toltek yerlileri bu isleme bitmek bilmeyen ruya derler.

Bilge olmak icin cok okumaya, cok derin dusunmeye ve cile cekmeye gerek yoktur. Hatta, Toltek felsefesine gore, “bilge olmak” diye bir sey bile yoktur. Sadece, sessiz bir zihinle bakmak, yargilamamak ve teslim olmak gerekir.

Bunu soyle anlatabiliriz. Zihni henuz yalanlarla kaliplasmamis olan bir bebek, yasam karsisinda tamamen icten gelen, sevinc ve sevgi dolu bir heyecan duyar. Her sey onun icin yenidir. Bir cingirak, yanindaki kedi yavrusu, parmagina konan bir bocek, her sey ictenlikle, derin bir heyecanla karsilanir ve yasam tum dogalligi ile kucaklanir. Bu bebek bilge degildir; ama yalanlarla kirlenmemis olan zihni, gerceklige bizden daha yakindir.

Sonra bu bebek konusmayi, soyutlamayi, fikir uretmeyi ve yargilamayi ogrenir. Iste o zaman, yasamin icinden gelen o derin heyecan kaybolur, bunlarin yerine imgeler, kaliplar ve yargilar gelir. Hayat bize bazen anlamsiz, kotu, cirkin gorunmeye baslar. Aslinda yasamin devinimi ve tazeligi devam etmektedir ama bizim zihnimiz donmustur, kaliplasmistir ve kismen olmustur. Biz, zihnimizin bu curumesini her seye yansitir ve yasami, Tanri’yi, diger insanlari, evreni kotulemeye baslariz.

Gelecek bolumde sizlere, bir insanin evren karsisindaki durusunu anlatacagim ve kitaptan alintilar yapacagim. Elbette kuru bir kopyaciliga dusmemek icin, kendi yorumlarimi da katacagim.

Hurmetle kalin
Levent Erturk